Bu üretmek ya da yaşantı denilen
şehrin sokaklarında her daim bir hareket olur, hangi sokak hangi caddeye gitsen
seni doyuracak birkaç dükkân… Ardı sıra eğer varsa sanrılarını çoğaltmaya
yardımcı olacak her şey, tabi birkaçta anında kurulacak dostluk benzeri
yakınlık duygusu. Öyle sağlam karanlıklardan falan bahsetmek mümkün değil ama
sağlam yalanları vardır şehir sakinlerinin. Sen zaten yanında getirdiklerinle
yani o yabancı sayılan özel alanından çıkardığın her şeyle uyum kurmak için
uğraşırsın durmadan.
Uyum kurmadan önce yapman gerekenler önce;
dengesizlik yaşamak, soru sormak, özümlemek ardından uyum kurmak. İnsan
yaşadığının farkındaysa bu işlemi asla sonlandıramaz çünkü uyum kurmanın
ardından yapmak gereken tekrardan “denge” durumudur. Ve bu artık bir lanettir.
Dengelenemezsin.
İşte bu noktada denge durumuna bir türlü
geçemeyen insan ne yapar, kesin bir cevabı yok ama şöyle yazmıştım bir
dengesizlik durumumda:
Ve haddini bilmezce olan adam,
İçindeki ululuk kurdunu dağlara bir daha yollamak için kalkıp gider.
Tüm ahalinin olduğu yere.
Ahali ki, kırmızı urbalarının içinde sarınmış oldukları,
Birbirleriyle kıyasıya gurur vurdurdukları bir sarmal oyundadır.
Masada ki kadınlar da koşabilirdi eğer ölmeselerdi.
Ahali, karşı masada ki kadın kadar uzaktır.
Kurt sıcaktır, sıcak.
Haddini bilmez adam yıkmak için engelleri buraya kadar koşarak
gelmiştir.
Ciğerleri fazladan hava aldığından olsa gerek dengeleyemez
reflekslerini
Eli oynar,
Parmağı oynar.
Ardından kolları düşer sanki yüksekten atlar gibi,
Ayakları burkulur.
Etinin içinde bir şeyler kırılır.
Ne masaya varmıştır, ne de
ahalinin ateşi görünür.
Herhangi bir yere ulaşamamıştır. Herhangi bir
yere ulaşamayıp devamlı soru soran bu insanlardan biri de yakın dostum olan
Engin Binbaş. Bu adam devamlı sorgular en çokta kendine sorular sorar. Hiçbir
yere de ulaşamaz bazen ümit bağlar bazen de artık kaçarı olmadığını anlarda
sorularını, sorgulamalarını, yaşadıklarını (ki o herkesten habersiz yaşar bunu)
eline alır boyasını fırçasını oturur boş yüzeyin karşısına kendisiyle ve
yüzeyle konuşmaları artık ilk defa olurmuş gibi sımsıcaktır. Hayat doludur,
doldurur insanı. Ve der ki;
“ Leyla da Leyla dolaşmışım bisikletle
Bir ara iki kere buradan kıyısı olan denize kadar gelmişim
Bisikleti denize park edip yanına oturmuşum
İkramın tatlı gelmiş
Seni bisiklete yazmışım
Unutmamışım”
*Engin
Binbaş
Engin Binbaş, bölümünde okuyan her insanın
sahip olamayacağı kadar iş (ürün) yapmıştır. Henüz gençtir de. Sadece yirmi iki
yaşındadır. Onun bisikletli resimlerinde bir yaşanmışlık vardır elbette. Yaşanmış
olan kişinin veya şeylerin bir önemi olmadığını, önemli olanın dengesizlikten
doğan bu gariplikleri bir şekilde ifade etmek böylelikle arınmış olarak yaşama
devam etmek diye devamlı söyler hatta bu onun ağzında bir türkü gibidir, kimi
zamanda ıslık.
Birçok yere iş göndermiş pek çok karma sergide
yer almıştır. Eskişehir onun iliklerine kadar işlemiş bir şehirdir. Doğduğu
büyüdüğü şehir olan Uşak’ta pek fazla zaman geçirmişliği yoktur. Onun yaşadığı
nefes aldığı, daraldığı, tutunamadığı, çılgınlarca ata bindiği şehirdir
Eskişehir. Ancak burası da soğuktur. Bunu da resimlerinde kullandığı
renklerinde ki sıcaklıktan çıkarırsınız ya da şu cümlelerinden:
Bu şehir soğuk
Bisiklete de binilmemekte
İçi ısıtan bir ikram olmamakla birlikte
Kokular kokmamakta
Bırakalım iki çocuğu biri sen kok biri ben
Bütün bunların dışında onu
anlamak için resimlerine uzun uzun bakmak, üzerlerinde düşünmek gerekir. Neden
o kufi yazılar, neden bisiklet neden şu neden bu böyle sorular yapılan işlere
yakışan sorular değildir.
Engin’i
ve bütün dengesiz hayat sürdürenlerini anlamak için Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar“
kitabında ki sözlüğe başvurmak belki de en doğrusu.
Mısra 10: Tutunamayanların...
Garip Yaratıklar
Ansiklopedisinden
Tutunamayan (disconnectus erectus) : Beceriksiz ve korkak bir hayvandır.
İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle,
insana benzer.
Yalnız, pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide,
yokuş yukarı hiç tutunamaz...
İçgüdüleri tam gelişmemiştir.
Kendilerini korumayı bilmezler. Fakat-gene taklitçilikleri nedeniyle başka
hayvanların dövüşmesine özenerek kavgaya girdikleri olur. Şimdiye kadar hiçbir
tutunamayanın bir kavgada başka bir tutunamayanı yendiği görülmemiştir…
Din kitapları, bu hayvanları
yemeyi yasaklamışsa da, gizli olarak avlanmakta ve etleri kaçak olarak
satılmaktadır. Tutunamayanları avlamak çok kolaydır Anlayışlı bakışlarla
süzerseniz, hemen yaklaşırlar size. Ondan sonra tutup öldürmek işten değildir…
Emre Alettin Keskin/Sergiye Dair/2010
Yorumlar
Yorum Gönder