Deklanşöre basmadan daha, kadraja sığdım.
Bulanıktım, kenardan daha yeni girmiştim içeri, yüzüm belli değildi.
Rastgele oradan geçerken dahil olmuştum mevzuya ve o fark etmedi.
Omzunun üzerinden görünüyordum biraz
Ve fotoğrafı çeken mini minnacık bi bulgar kızçesiydi
Makinesine sığdırırdı kendi eşrafını ve tabi en büyük yeri kendi umudu kaplardı
Umutları da vardı elbette sanat icra ederdi
Şip diye basardı şak diye çekerdi
Şipşak bi hayatı vardı
Ben bunları bi rastlantıda öğrendim
Rastgele geçerken ordan dahil oldum kadraja
Adını bilmediğim bi haspanın sol omzunda yer ettim, biraz uzakta arkada
Haspamız uzaktan bağırdı
‘’Beyzademiz buyurmaz mısınız, arkada bulanık kalmayınız yanımızda daha net çıkarsınız’’
‘’Geçmişe bi el sallayıp geliyorum’’ dedim
Elimi kaldırıp bi kaç kez salladım
İstanbul’un şair isimli vapurları aldı götürdü her şeyi
Az açıkta bulutların dayanamayıp üzerini örtmesiyle bitmişti her şey
Kızçe uzaktan bağırdı:
‘’Koşun beyzademiz sizin kadar boşluk açtım fotoğrafta, güzelimiz haspamızın yanında, yaklaşınca netleşirsiniz. Aman ha sakın üzmeyin beyzademiz narindir haspamız.
Yorumlar
Yorum Gönder