Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Özgeçmiş

Tevellüt 88. Büyüdük biraz tabi yaş oldu 25 küsur. İlkokul dönemi mahalle maçı, Üç korner bir penaltı sayılır Kaleci topu 3 kere sektirirse rakip açılır. Taç kullanan kendi önüne atınca, taç değişir. Pas vermeden atılan gol sayılmaz. Beşte devre, onda biter. Japon kale maç yapılıyorsa, herkesin ayrı kalesi olur. Maçtan sonra gelen su ortak içilir. Ağabeylerimizden böyle öğrendik. Onlar çarşı’da oynardı, biz arasta da. İlkokul öncesi anaokulu vardı, ben gitmedim. Kız kaçırmakla meşguldüm. Zaten mahallede oynadığım bi kız vardı. Başka kızı nerde bulucan. Allem kallem -herhangi bir zor kullanma yoktur-   kaçırdım ben kızı. Gittiğimiz yer, yan mahallenin parkı. Buldular tabi bizi anneler. Ben o gün kaydıraktan koşarcasına kaydım. Sonra kızı bir daha görmedim. Rivayet olunur ki kaçarken ayaklarımı görenler fütürizm’e ilgi duymaya başlamışlar. Yaygın görüş olarak da “Hareket ve ışık maddeyi eritmelidir.” ifadesini benimsemişlerdir. (Buna inanmayacağı

Sadri alışıkla Zeki müren beklenir bazı geceleri

Gündüzü kötü olanın gecesindende hayır gelmez. Kadın seni neden zorlarki kendi düşündüklerini yaptırmaya. Herkeresinde aynını yapan adamda mı vardır bütün meksika hapishanelerindeki toplam suç oranı? Ve şuna inan ki sevdiğim ben düşündüğün gibi rahat bi adam diğilim. Dilimde tüy bitmedi bu demek olur ki aynı cümleyi tüylerin arasından tekrar kurabileceğim.   Gecesi kötü olanın ertesi gündüzündende hayır gelmez. Uyunmaz çünkü sevgili bazı geceler uyunmaz. Sadri alışıkla Zeki müren beklenir bazı geceleri. Çeksinler birer sandalye otursunlar. Limonatayla güllü lokum ikramında bulunduktan sonra anlatsınlar istersin gördüklerini geçirdiklerini. Dinle evladım desinler ben dinlerim. Acaba onlar bulabilmişlermidir ki aynı kutupta yaşayan sevgililerini? Sormaya korkarım sizinle aynı şeyi düşünen insanla karşılaşsanız ikinizde aynı anda ne düşünürsünüz deyi. Elleri öpülerek gönderildikten sonra Sadri abiler Zeki abiler muhabbetin başında geçen Kadın seni neden zorlarki kendi düşünd

Kesitler

Kesitler anılar kadar anlamlıdır. Ayrıntının en küçük bölümüdür kesit. Tıpkı karşınızdaki kişinin muhabbet esnasında ceketinizin omzundaki tek tel saçı alıp atması gibi ufacık bir es'tir.  Kesiti ayrıntı olarak düşündüğümüzde ufak bir objeye yüklediğimiz anlam yaşanmışlığımızdır artık bu sebepten o obje hayatın içerisinde bir ayrıntı olarak durur. Her nerede görülürse görülsün o anı hatırlatır. O objenin bir kesiti ise en canalıcı yeridir, en güzel yeri... Sadece gözlerini görüp bir kadını tanımak gibi.

Sen boşver kendi hayatını kurtar

Annemin yaşlandığını farkedemedim. Ben sabahları annem işe gittikten sonra uyanıp gece yarısında annem yattığında eve giren adamım. Orda burdayım ama annemin yanında çok olamadım. Gece karanlığında evde sessiz kalınca duyardım öksürüğünü. Ozaman bilirdim evde olduğunu. Uykusunu alsın die ses çıkarmak istemezdim evde ama o inadına uyanır gelir yanıma muhabbet ederdi. Bugünde böyle oldu. Girdim eve usulca odaya yürüdüm uyandı geldi yanıma. Öptü beni. Sonra farkettim ki 6 dikiş atmışlar eline. Noldu dedim bişiy yok dedi. Noldu dedim banyoda başım döndü dedi. Aman oğlum bişiy yok dedi. Güldü. Sen boşver kendi hayatını kurtar. Çok mu ödevler?

Halaa

Hala inanamıyorum kızıl saçlının sevgilim olduğuna. Yanyana oturuyoruz bazen, muhabbetin orta yerinde şaşırıyorum çaktırmadan. Farketmiyor. Bakakalıyoruz üç beş saniye, inanıyorum tekrar. Her inandığımda tekrar heyecanlanıyorum kızıl saçlım, sevgilim diyerek. İçimi öpüyor her bakışı. Kalakalıyorum. Gözlerini bukadar güzel yapan içiydi diyorum sonra.

Resmi durumlarda biriydik

Gerçekten öylemiydik yoksa öylemi davranıyorduk. Kimdik. Resmi durumlarda biriydik adımız vardı mesleğimiz vardı her tanıyan tanıdığı şekilde selam verirdi.  Hep burdan gitsek derdik değişicek herşey, biara gittik kimse farketmedi değişime dair en ufak fikrim yok. Fakat yinede gidince herşeyin değişeceği fikri hala değişmedi. Sokağa çıkmadan önce ağzımızda kalan küf kokusu sokakta kayboluyodu. Kokunun üstünü yalanla örtüyoduk. Meraba nasılsın iyiyim yalanı. Bunu duyunca herşey çok normal geliyodu. Ama küf küftü. Yalnızken için bayattı. Toprakta bayatlamıştı artık altında okadar çok ölü vardıki artık kokmaya başlamıştı. Bu benim gençliğime denkgelmişti ve ben kaldığım yerinde, gidiceğim yerinde aynı koktuğunun farkındayım.

Tüy yumağı

Tüy yumağı son alkolleri yudumlayıp çıktı mekandan. Genellikle adı sanı bilinmedik vodkaları içerdi ve hiç sarhoş olmazdı. Bilmediği içkiler tüy yumağını sarhoş etmezdi velakin bildiği bütün içkiler fena çarpardı. Çarpıldığı bi kadınıda vardı elbet, bildiğiydi, çarpılması ondandı. Mesela bigün öpülmüştü kadın tarafından...

Rakıya benzer bı hava var bakışlarda

Çok seviyorum dediğinde kendi içinde çığır açan yeni bi çağı başlatmıssındır demektir ve herşey illaki bı çift Fosforlu gözün senin içine bakmasıyla olur. Devran çoğacaiptir sevenler sevilenler öpülesi olanlar öpülenler sevipte sevilemeyenler farketmeden sevilenler farkedipte çaktırmayanlar dünyayı döndürmeye çalışanlar dağları delenler feleğe sövenler kendini dövenler aşuklar maşuklar canımlar cicimler fani hayata sevgiyi sokamayanlar... Ne yazıktırki bı çift kendilerine bakan Fosforlu göz yoktur. Bakınca devran durur son çağ kapanır. Rakıya benzer bı hava var bakışlarda içtikçe buğulu sevdikçe Fosforlu bin boncuk yanyana gelmişte ortalığı velveleye vermiş kadar ateşli ve sayın dinleyici sizi seviyorum sanki sizde seviyosunuz gibi eğer öyleyse hikayeye devam edebilirmiyim?

Bugün biraz şeyim, efkarlıyım abiler efkarlı

Ben içince geceleri, kuşlar uçar. Bugün biraz şeyim, efkarlıyım abiler efkarlı. (Burada Sadri abiye selam olsun) Ben içince geceleri evlerdeki siniler ses yapar. Olmadık yerlerde öksürürüm, uyuyanlar uyanır. Güzel olan ben güzel içerim geceleri. Annem aferin der. Şekilsiz fotoğraflar çekiliriz annemle, güler geçer. Daha ağzına bir gram rakı sürmüşlüğü yoktur. Nereden öğrendiyse annem bilir çok içe nin yazar olduğunu. Eve gelen her kitaba üzülür. Çok okuyan delirir. Annemin başına yazar olmayınız, sinirlenir. Bu sebeptendir ki anlamadan arapça okur. Merak edip sormayınız anlatamaz. Ben içince geceleri, annem sevdiğimi sorar. Kuşların uçuşunu bi kenara koy yedi mahalle öteden söylediğin şeyi işit. Sana berşeyi anlatan annen seni herkese anlatır. Ben içince geceleri köpekler ulur. Babam maç izlemektedir zaten. Emekli adamlar maç izler çekirdekli çekirdekli. Ben içince geceleri dünya bitarafıma, minare bitarafıma. Annem haklı galiba, edip cansever de çok şiirden ölmedi mi?

Saçlarımı tara

Gelirsem saçlarımı tara. Bugüne kadar ben hiç taramadım sen tara. Dökülene kadar tara. Hep sen tara. Eğerki olursa bi çocuğum onun da saçını sen tara. Sevgilisi olduğunda sevgilisi tarasın. Saçların böyle güzel oldu de bana. Çünkü sen saçlarını en güzel tarayan kadınsın, benimkileri de tara. Uzak yoldan geleyim dizine uzanayım sen saçlarımı tara. Seni seviyorum demenin alengirli cümleleri vardır bu da onlardan biri olsun.

Tüy dikenlerin çok olsun

Ne düşüneceğine kendin karar verirsin. Uzak hikayelere pek dalma. Denize girince sıcak çıkıncadamı sıcak olsun. İllaki bi tüy dikelmesi. Tüy dikenlerin de olmuştur lakin o bok sansın sen gönlüme tüy diktiler de. O neden böyle yaptı dersen işin zor abicim yığılır kalırsın öyle. Ne düşüneceğine kendin karar ver. Gönlüme de tüyü diktiler gittiler de. Bu da böyle oldu bi renkli tüy daha kaldı bende de . O bunu yaptı benim gönlüm daha bi alengirlendi de. Örtme abicim üstünü bırak görsünler. Gidenler bilmez lakin gelenler görür tüyleri. Tamam dalga yedin diptesin baygınsın da akıntı var dipte, soğuk, tüylerin dikelir aklın büzülür bi kaybolursa en az altı ay yıkılırsın. Uzak hikayeler aklını bi tutarsa yokolursun. Kıyıda gönlü tüylü lavuklar rakı içerken yetiş gel. Çıkınca soğuk olur lakin alışınca ısınırsın. İç bi duble ayıkırsın.

Yalansın lan dünya

Siz her boku beceren adamlar, yüzyılın insanları, şunları şunları yapabiliyorum diyenler, her konuda benden iyi olanlar, gecenin üçbuçuğunda yatağında olanlar, düzgün çocuklar... Çok lazımsa benden de size aferin. Her boku başarın. Toplumsal deney olmadı hiç ki olsaydı yine sizin gibi olamazdım orası ayrı mesele lakin üçüncü dünya ülkesinde bi boka yararmış gibi davranmayın. Yaşlı teyzenin pazar ç antasını taşımak sizin adam yerine koyulmanızı sağlar zaten. Maçın ortasında saat beş oldu diyerek takımı eksik bırakıp ders çalışmaya giden çocuklar sizlerde bi... neyse! Tamam mahallenin bütün eriklerini ben çaldım. Sizi sigaraya da ben başlattım. Rakı arasında çay içildiğini de ben öğrettim de bilader hadi sen gittin uçak sürdün şehirlere bombalar yağdırdın bana gaz bombaları ve biz o saatlerde sevişiyorduk senin gibileri sevmeyen hatunlarla. Şiire tutunduk, tutunduk gazele. N'olacan sen böyle? Sana sorsalar N'olacam ben böyle! Ben n'olacam? Üçüncü dünyanın savaşını görmeyen üç

Derttendir abiler dertten

Bizim rakı içerliğimiz anamızın babamızın ezilmesindendir abiler. Derttendir abiler dertten.Mahallemizde yok olan çocuklar vardır. Biraz durup giderler. Ayağına top geldiğinde isteksiz vuruşları vardır lakin taşı teperler bilerek ve isteyerek. Hınç.Taş taştır.Her ikiside ben burdayım der. Yokluğun yok olmaya çıkan durumunda bi taşın yerini değiştirmek dünyayı değiştirmek gibi gelir insana. Taşın belleğini açsan kaç yok olan çocuk görmüştür kimbilir.Oku! kelimesini okumayıp da ezilen bi anne söylemiştir. Demiştir ki; okuyanlar bizleri ezdi hep okumuş insanlar, sen de oku. Size de bi taş vereyim mi?Tepersiniz.Biz de okuduk biraz lakin annemiz ezme dedi kimseyi, işçiyi, seyyarı, meczubu, çay veren garsonu, sana iki kilo domates tartan pazarcıyı, tostlar nası olsun abi diyen çırağı... Paspas çekilirken ordan geçmeyiveriyim diyen adam ol dedi. Rakıyı çay bardağına koyduğunda üç yudum da ezilenler için çek sattığım dünyasında dedi. Biz rakıyı bundan mütevellit içeriz abiler. Derttendir abile

Varolana kendince varlık sebebi bulmak

Kadının ayakları küçücüktü. Gözlerinden bahsetmiştik az önce, kendi bulsa rengini bukadar mavi olmazdı. Ayışığında yakamoz misali dalgalar olurdu gözlerinde, anlatsalardı inanmazdım. Siz inanırmısınız bilmem ama ben gördüm sahil kenarında denizanalarına birlikte bakarken, hafiften soğuktu, güneş daha yeni batmıştıki ay parlamaya başlamıştı. Bulutlar son şekillerine girerken yakamoz parlaklığı inceden başlamıştı. Son tur son şekillerdi çünkü birazdan gece bulutlara da inicekti orda durucaklar ama kaybolucaklardı. Bulutların son şekli sizin aklınızda canlanan şekildi evet işte oydu. Ne gördüğüm bana kalsın orda değildiniz yaşamıştım görmüştüm anlatarak büyüyü bozamam. Lakin seneler evvel hani o masallar zamanı varolan bi Anka kuşu vardı ya işte o aşık olmuştu hemde hiç olmayacak bi kargaya. Hikayenin masal yanı devam ededursun onada girmiycem. Benim hissettiğim denizin üst tabakasıyla Ay'ın birleştiği hani o maviyi parlatan beyaz, işte ordaki danslardı. Ayna olup kadının gözüne akmış

Afiyet Olsun Gönlüm

Mey ister fikrim Vermezsem susar, Verirsem oldumu sana Neyzen Teyfik Mey ister dilim Veririm, yoksa susar Oldumu sana Oğuz Atay Mey ister elim Veririm, yoksa çizmez Sonra bende susarım Mey ister gönlüm Ben içmem o içer Afiyet olsun gönlüm

Hisli harikalar diyarı

Hisli harikalar diyarına hoşgeldiniz.Bi bakıma Kurtarılmış bölge. Burada değişir kalbinizin şekli ne kadar çok severseniz okadar çok sevdiğinize benzer kalbiniz yontarsınız hacim verirsiniz çok aşıksanız sevdiğinizin gülcemali sol yanînızda bitiverir ve içinizde taşırsınız uzaklardayken çıkarır masaya kor seyre dalarsınız kalpte göz olurmu demeyin öyle bı olurki boncuk boncuk masmavi. Velev ki rakı içtiniz işte ozaman kalbinizle konuşabilirsiniz işittiğiniz sevdiğinizin sesidir. Düzene uy derler uyamazsınız bizim gibi ol derler olamazsınız çünkü siz bu diyarda diyarlaşamayanlardansınız aklınız fikriniz içinize eğilmiştir onu bulmadan kalbiniz gülmeden uyuyamazsınız ne demiş şair sevenler gece ölür siz ölmeyiniz çünkü bukalpte durur, uzak diyarların yaban gülleri ehlileşip kokusunu size uçurur. Olmayan masal çiçekleri uçurtmaların kopup kaçtığı yerlerde olur ben mı nerden biliyorum ipe takılıp sürüklendim düştüğüm yer yaprağıydı. Masamda kağıt kalem eksik olmasın yeterki ve tabiiki kalb

uyku boku

Rüya bi çeşit uyku bokudur. Bilincin yediği herşey; laf olur, söz olur, gördüklerin olur, yaşadıkların olur, görmek zorunda kaldıkların olur, olurda olur...yiyip içtiklerin nası ki çıkıyorsa içinden, ama birleşik şekilde, rüyada birleştirir herşeyi içinde. İllaki ruhî tabaka girer devreye. Ontolojik açıdan Ruhi tabakan nekadar geniş ise okadar çok evrensel değer girer yaptığın işe. Bı bakıma mide genişliği. Muz'da midende, dilli kaşarlı tostta onun yanında. eğerki çıkıcaksa dışarı bir olup çıkar, süzgeçten geçen herşey gibi laap diye kalır ortada

Halet-i Ruhiyem

Hep olsaydı bilirdi İstanbul aşkı bilmesine lakin hep olmaz İstanbul'da aşklar. Doğam bilmez şehrini, kendi şehrindeki aşkın kokusunu... Aşk yer değiştirir, başka başka şehirlerde varolur. Göbeğim kadar sakin ve sessizdir ruhum, en az onun kadar aç veyahut martılar kadar. Sakince gelip ruhumu doyurabilirim ve sen zaten bilirsin aç olup olmadığımı. Gözünle çağırıp elini uzatman yeterli. Beni sevdiğini bilirim varsın denizde binlerce balık olsun, uzattığın benimdir. Senin maviliğin denizden daha fosforlu ve güvenilirdir çünkü denizden baban çıkar ve ben onu yemek zorunda kalabilirim. Halet-i ruhiyem sakin görünür benim, aldanmamak lazım. Yukarıda en yukarıda bulutların arasında bile gökyüzünden daha fosforludur gözlerin gördüm, bilirim. Halet-i ruhiyemin sakinliğine burda inanırım. Baktıkça gözlerine üzerinden dökülen suyun tende verdiği rahatlama hissiyatı kadar bilinçsizleşebilirim. Ve sırtım öpülürken bukadar çok sevinmemiştir bi çift dudak kadar değerli olduğuna. Tut elimde

Her gangster illaa yalnız kalmak zorundamıdır?

Pamuk getirin yalnızlığıma. Rakı basarım kalbime. Rüzgar sesi midemde duyulur, 3 gündür bisiy yemedim. Sen gideli 3 gün oldu. Gangster filmindeki yaralı adam misalı kimsenin olmadığı yerdeyim 3 gündüzlü gece geçti fakat 3 yaprak kımıldamadı yerinden içimdeki orman sen yokken nekadar sessiz oysaki sen varken piknige gelen aileler kadar kuş cıvıltılı. Kalbim ağrır, sıcak ve mutlu yerini soğuk rüzgarlara kaptırmıştır. Ezile büzüle çatlar. Her gangster illaa yanlız kalmak zorundamıdır? Ateş edeceğim nişanım bile yok. Boşluğa nekadar sıkarsan sık kim dönüp bakar.Bilirim 4 geceye gelirsin yanıma velakin 6 gündüzlü geceyi sensiz geçiririm beni bu sıkar. Haftalar yetsin die dudaklarımın arasına doldururum seni 1 gün 1 gündür kızılında kızıldır hani mavin bi fena mavi. Bigün bigündür Fosforlu, dünyanın cedd-i devranı o gün tüm mavileri soldurur seni yandırır ateşine har dayanmaz. İllaki severim Fosforlu yanımda olmadığın 6 gün saklanan gangster misali sözleştiğimiz günü beklerim racona uygun gi

Afiilli cümleler

Bi insandan bı insanı istemek ne değişik bı durumdur ey insanoğlu şeeey eğeer bi maniniz yoksa kardeşinizi uyumak için alabilirmiyim? Uzun yoldan geldim ve sizin kardeşiniz olduğu kadar benimde sevgilim...Sarılmak için iki kol ve yarım kilo dudak getirdim, benimkisi biraz aşk çünkü kalbimle geldim. Şaşırmadan inanabilirsiniz kalp ile uçulur, ağız ile içilir. Rakının girdiği heryerden çıkan cümleler afillidir...

Mezar kırılır CAN kırılır

Mezar CAN'ı saklar Mezar kırılır CAN kırılır Şarabı adabıyla içen adam, şarabı götüyle içen adamın götüne balyozu sokar sokmasınada CAN yatmaktadır. Cümle aleme cümleler kurup, cümlelerini örtü yapıp uyumuştur Cümlelerini kıramayan cümlesizler önce sağ sonra sol ellerine tükürüp yaa allah nidasıyla vurmuşlardır balyozu Şair ibadeti, düşünüp cümle kurmaktır Cümlesizlerin ibadeti CAN'a kıymaktır.

Mavi Sardunya

Mavi sardunya koktuğunda sakinleştirici veren mavi önlüklü hemşire, doktor kadar sakindir ve sakinleştirir. Gözümü her bayılma sonrası açtığımda göremediğim koku içerime yayılır. Perdesinde bulut olan odada pencere açık olduğu sürece umut hep vardır. Yalandan yere yaşamlar yan odada hep bulunur. Beni seviniz, ateşim var hastayım. Bi haftadır yatağımdayım ve tekele ihtiyacım var, tek el ateşe de. En ölümcül silahın beynimde olduğuna kim inanır ki?

Doğduğum gün aşk kulağımdan içeri yankılanır

Rakının ertesi Şehrin üzümü Üzümün bağı Bağın evi Evin cundası Cundanın en kallavisi Gıcır gıcır koltuk Fosforlunun dünyası Dünyasının en tatlı yeri Yıldızlar uçar geceden geceye Kalbim delirir Dilim, dilimdilim ötesini yazamam Cümleler tükenir Aklımı tutar bastırırım Yerinde durmaz Kıyısından geçmediğim aşkın iki fosforlu denizindeyim, en dibe daldım boğulmak için çırpınmıyorum, kırmızı bi balığım artık alabildiğine yüzüyorum. Günlerden normal Ben normalim Rakının ertesi Yıldız uykusu Gün uyanması Ben seni severim Fosforun içindeki balığım Evrimimi tamamladım Senin mavi denizin kadar parlak kırmızı pullarım Ayrıksı değilim İçinde yaşayabilecek uyumum var Hafifmeşrepliğim ve serseri edebiyatımda buna dahil Geniş dünyanda gönlü geniş kırmızıyım, alabildiğine gezerim Tanrım, yoktan varedensin Varettiğin aşk'a afrodizyak salgılarım Bende doğdum Zamanın rakamıyla 88'in küsurunda Hafifmesrep serseriliğim son

Ateş Kırmızısı

Fosforlunun saçları kadar dudaklarıda ateş kırmızısı Üflese yanarım, öpülmeye ne hacet Hafifmeşrep serseri edebiyatında ipe dizilir gibi dizilir cümleler, Ateşinde yandığım bi çift dudağın nefesi Üflesin efendim cümleler üflesin Yansın kağıtlar, geçmişin düşleri Tutuşur efendim bu hafifmeşrebin serserisi Derler ki aşk yakar Yanalım efendim Serinletir bizi fosforlunun iki ayrı denizi

UYARI: BURADA AŞKIN BOYASI VARDIR

Fikrimin en ince fosforlusu sarılınca boynum boynuna değer Kokunu uçuran rüzgara tehditler savururum Sonrasında tekrar koşarak sarılma isteği Hatunum ezelden beri hoşgelmiştir Yeni boyanmış duvar üzerinde ne olduğunu anlamadan yürüyen kedi kadar sakin ve tedirgin UYARI: BURADA AŞKIN BOYASI VARDIR Hay'allah'la içine battın Meraklanma ben boyadım İstemim vardı Sen geldin ve boyandın Benim tenimdeyse teninin rengi Hadi gel sarılalım

Yaşanılan bedenleri vareden tüm sevişmeleri özgür bırakabilirim

Kalbim çıldırdı Uçalım mı? Kendi kendime kalp masajı yapabilirim Ama sen yinede seyret Kalbim delirdi Yaşanılan bedenleri vareden tüm sevişmeleri özgür bırakabilirim Kulak memesi kıvamında Sevgiler, sevişimeler kalpte pişer Kalbim harlandı Üfleyeni yakarım Sevgi benim ateşimde pişer Kalbime bol fosforlu sevgiler

FOSFORLU MAVİ

Tanrım bi kadına sevgi mi veriyoduk aşk mı alıyoduk? Bilaare konuşalım çok unuttum!           Kadın deli olduğumuzu düşünerek evden çıktı. Farkındaydı ki adamlar lavuktu ama yarıyolda bırakmazlardı. Gözü kapalı dolandı kollarına. Hoş gözlerini kapasada mavi sızıyordu etrafa, bi garip maviydi gözü. Napıyoruz? Sorusuna Bilmiyorum cevabını aldığı halde eğlenen kadın artık soruları bıraktı.           İzmirin denizi on numara maviydi, Konak vapur iskelesinde de türkü çalardı. Türkü barda Yılmaz Güney’in afişi ne arardı. Neyse zaten Ay’ın yarısını kimin sildiği meçhuldü. Rivayet olunur ki yıllar yıllar öncesinde Leyla ile Mecnun birbirine aşkından gökte buluşurlarmış, kavuşamadıklarından ruhları Ay’ın ışığında sevişirmiş. Leylaya yakışan buymuş, zaten ismini geceden almış, en güzel gece rengiymiş. Ay’ın aydınlık tarafı Mecnun’a verilmiş. Leyla hep karanlığı yaşamış, Tanrı böyle uygun görmüş. Kavuşmak için dönmüş durmuşlar           Bi aydınlık           Bi karanlık          

FİKRİMİN EN İNCE FOSFORLUSU

Fosforunu sevdiğim fosforlunun gözüne yıldızlar kaçar Ben toplarım İçsin yudum yudum rakısını Ben burdayım Sarhoş uykusudur Dünya döner yan yatar Fosforlu uyur Ben yıldızları toplarım Suda yürürüm kurbağalar uçuşur Dünya döner Eser mevsim rüzgarları Bitince yıldızlar Gün doğar Toplanınca yıldızlar ben cebime koyar uyurum. Fosforlu uyanır açar maviliklerini, Günaydın-günaydın Fikrimin en ince fosforlusu iyi uykular

bi ritüel tutturalım

bi ritüel tutturalım efendım? gibi düşün uZAKTAN MI bi ritüel tutturalım dedim aklıma gelen cümle oydu sende efendim yazdın seninki pek olmadı ama anlam aradın anlamsız geliyosa susabilirim benım sorgulayan bı yanım var ondan kaynaklandı benim üretim biraz burdan geçiyoda tekrar başlayalım bi ritüel tutturalım yada varolanı bozalım anlamadığım kadınları balkonuma gömerim demiş şair bazı ruhları sığdıramayabilirdi aynı kadını üç kere balkonuma gömdüm ya balkonun genısmıs yada ruhu darmıs balkona saygım var sigaramı camda içerim daralan ruhlar üçüncü dünya ülkelerinden kaçarmış benimki biraz rapunzel hadi at saçlarını muhalefet arayışı belki benimkisi kimbilebilir ki daralan ruhuma yer arayışı belki de şaman ayinimi bu ruhlar daralınca duvarları yıksınlar hem muhalifler zaten duvar yıkıcılardandır ve birbirinisevengillerbirbirinesevgisindendolayıbirbiriniısırırkanatır sen bari evlenseydin iyidi teslim olup aramaktan vazgeçmek

RASTGELE RASTLANTI

Deklanşöre basmadan daha, kadraja sığdım. Bulanıktım, kenardan daha yeni girmiştim içeri, yüzüm belli değildi. Rastgele oradan geçerken dahil olmuştum mevzuya ve o fark etmedi. Omzunun üzerinden görünüyordum biraz Ve fotoğrafı çeken mini minnacık bi bulgar kızçesiydi Makinesine sığdırırdı kendi eşrafını ve tabi en büyük yeri kendi umudu kaplardı Umutları da vardı elbette sanat icra ederdi Şip diye basardı şak diye çekerdi Şipşak bi hayatı vardı Ben bunları bi rastlantıda öğrendim Rastgele geçerken ordan dahil oldum kadraja Adını bilmediğim bi haspanın sol omzunda yer ettim, biraz uzakta arkada Haspamız uzaktan bağırdı ‘’Beyzademiz buyurmaz mısınız, arkada bulanık kalmayınız yanımızda daha net çıkarsınız’’ ‘’Geçmişe bi el sallayıp geliyorum’’ dedim Elimi kaldırıp bi kaç kez salladım İstanbul’un şair isimli vapurları aldı götürdü her şeyi Az açıkta bulutların dayanamayıp üzerini örtmesiyle bitmişti her şey Kızçe uzaktan bağırdı: ‘’Koşun beyzademiz

NEZİR

İpi ipe işleyen adamdı Nezir İnce işçiydi Fikrini inceden inceden işlerdi İpleri öpüştürmeyi severdi İşemediği duvar kalmadı Nezir’in İnadına galeri duvarlarına işerdi İllaki sanat sevicilerin duvarlarına da nasiplenirdi Dokundurmadan dokuyamazdı Nezir’in etrafı kalabalıktı Yalnızlık çektiğinden elinde ipiyle gezerdi İzmir’in bi altından geçirirdi ipi, bi üstünden ‘’Böyle olmaz’’ deyip  ipini kesen zihniyetten İpini ilmeğini çekip İpinin ilmeğinin baş tacı edildiği yere gitti

AYNI BOKUN KIRMIZI

Pasaklı kızı öptüğüm gündü o gün İlkokul çocuklarından mı özenmiştim neydi Hiç kimseyi öpmemiş gibi öpmüştüm Bayaa bi ıslak Tokat yememiştim üzerine Üzerine evinde kalmıştım Pasaklının bi gülüşü vardı akıllara zarar, yüzünde çukur Yakışırdı da kaltağa Gamzesine dokundurmazdı Rakı içerken dokundum, o ayrı mesele Adabıyla içerdi rakıyı Zekiseverdi Zekiyi bende severdim O da güzel söylerdi Müzeyyen söylerken bitince rakısı Saki’si oluverdim Bardağın kenarı yaş dudak kırmızısı Rakı bitimi koccaman yatakta sarhoş uykusu İyi geceler İyi geceler Ertesi iki bira sonrası Gelince geçmişin istifrası Anlattı bana gamzeli kız En normalinden bi üniversite aşkı Orda durduk Sonrasında kallavi cümleler çıkmadı ağzından İkimizde aynı bokun kırmızısıydık İyiydik de Yine olsak yanyana yine yapardık Ne utanırdık, ne sıkılırdık Kaltak iyi müzeyyen okurdu Yeterki rakı olsun Doldur saki, pasaklının keyfi yerinde Kırmızıyı sana sürmüş bard

GÖĞE Bİ RAKI DÖKÜP GELİCEM

O Kadına olan aşkım rastlantılar üzerine sürecek. Ben seveceğim o kadın değişecek Başka kadınları seveceğim Rastlantı dünyasına hoşbulduk. Ben hep gökyüzüne karşı demlenip, klarnet üfleyen adamı oynayacağım. Rakım, mezem, çerezim… Kuşlar uçacak dört bir yanımda, kadın isimleri ithaf ettiğim. Kimi müziğe gelicek, kimi çerez çalmaya. Dinlermiş gibi yapıp karnını doyurup gidecek. Klarnete konup eşlik edeni gönlüme saklarım. Yeri hazır halihazırda. Uçarken masaya sıçan bizden değildir. Kadın dediğin kuş gibi olacak. Rakısını benim bardağımdan içecek, tadı kalacak rakımda. Ben onla sarhoş olacağım, o benle. İncelmiycez; susuz, sek… Kadının tadı rakının acılığını alacak. Ayrılık vakitlerinde ben üflerim ney’den, gönlünü hoş ettiğim konucak sol yanıma. Vakit gelsede gitmemek için geçirecek tırnaklarını, giderken bi parçamı götürecek. Son dubleyi doldurup, uzaklaşanın ardından göğe dökerim. Ben bensem eğer iki cümle söylemeden bitirmem akşam sefamı: Gittiğin yer onun yanı b

Kırmızı Gözlüklü Kızın Hikayesi

Kırmızı gözlüklü kızın mektubudur bu hikaye; Öyle geçmişlere gitmeye pek gerek yoktur yakın zaman hikayesidir. Kalp kırıklığından gözlerim doluyken oturduğum kaldırımda unutulmuş gözlüğün hikayesidir. Gecenin en güzel hediyesi oldu bana, takınca iyi hissettim, yaşlarım kesildi. İçtiğim onca şarabın etkisiyle  uzanıp kaldırıma seyre daldım gökyüzünü. Ne yanımdan geçenler umrumdaydı ne de ben onların. Düşler başladı. Acaip hissettim , yüzme bilmeden suya atlayan benim çırpınmalarım bitmişte boğulmaya doğru bilinç kaybının huzurlu vefatı içindeydim, en yukarda … gökyüzünde. Sarhoştum belki de mide bulantısı boğuyodu beni Ayak sesi duydum bi çift derken çekip aldı gözlüğü vücuduma düştüm, ayıldım. Ağlıyodu. Taktı gözlüğü YETERİ KADAR AĞLADIM dedi , BEN GİDİYORUM BANYOYU TEMİZLİYCEM. Yürümeye başladı. Tanımıyodum, bi anda yeretti hayatımda. Sanki davet etmiş gibi peşinden yürümeye başladım bikaç adım kala yavaşladım, mırıldanıyodu, oturaklı küfürler salladı, arkasındaydım. Sıç

REPLİK

 Mutlu aile durumu bize ilişmedi pek ve mutlu aileler genelde sana margarinlerininüzerinde olurdu. Ben mutsuz aile durumlarında teyzemlere aşure almaya giderdim hep, çünkü aşurede bozulurdu. Bu durumlarda gerçek hayatla ilgili replikler çıkardı ağzımdan: ''Hayat mı lan bu?''

SERGİYE DAİR,

Bu üretmek ya da yaşantı denilen şehrin sokaklarında her daim bir hareket olur, hangi sokak hangi caddeye gitsen seni doyuracak birkaç dükkân… Ardı sıra eğer varsa sanrılarını çoğaltmaya yardımcı olacak her şey, tabi birkaçta anında kurulacak dostluk benzeri yakınlık duygusu. Öyle sağlam karanlıklardan falan bahsetmek mümkün değil ama sağlam yalanları vardır şehir sakinlerinin. Sen zaten yanında getirdiklerinle yani o yabancı sayılan özel alanından çıkardığın her şeyle uyum kurmak için uğraşırsın durmadan.   Uyum kurmadan önce yapman gerekenler önce; dengesizlik yaşamak, soru sormak, özümlemek ardından uyum kurmak. İnsan yaşadığının farkındaysa bu işlemi asla sonlandıramaz çünkü uyum kurmanın ardından yapmak gereken tekrardan “denge” durumudur. Ve bu artık bir lanettir. Dengelenemezsin.   İşte bu noktada denge durumuna bir türlü geçemeyen insan ne yapar, kesin bir cevabı yok ama şöyle yazmıştım bir dengesizlik durumumda: Ve haddini bilmezce olan adam, İçindeki ululuk kurdun

550 Km. SAĞDA

Kıyının kenarında ara sıra kaçıp gitmek isteyen kızın hikayesidir bu. Kız ara sıra alkol almakta ve bu yüzden kaçıp gitmeyi istemektedir. Her alkol sonrası kalbi yavaşlar. Yavaşlayan kalp düşüncelerle etkileşmekte, birbirinden ayrı olduğuna inanılan kalp ile beyin birlikte çalışmaktadır. Yavaş yavaş ve duygulu düşüncelerle... Bu etkileşimli çalışma öz düşünceleri içermektedir. Geri kalan bütün düşünceler kalp çalışabilsin diye beyin tarafından yok edilmiştir. Kız durumunun farkındadır, kaçıp gitmezse kalbi duracaktır bunu bilmektedir. Kaçıp gitmenin hayali bile az da olsa can vermektedir. İlk kaçıp gitme hayali eski bir çay ocağında kurulmuştur. Daimi müşterisidir çay ocağının. Küçük tabure üzerinde telveli türk kahvesi içip tavla oynarken kurmuştur hayalini. Gitmeliyim ama gidemem ikilemi ilk orda başlamıştır. Tavla biter, fincan boşalır, ocağa selam verilip çıkılır. Alkolsüz başlayan düşünce alkol alındıkça içten içten dışa çıkmaktadır. Bir ORASI vardır düşünde, neden ORASI

BİLMEM BEN AŞK NEYMİŞ MEŞK KİMMİŞ

Esmer saçların ben kadar esmer Parfümünde eğlence kokusu Gülüşün, oyunlar oynayan bana oyunları bıraktırır Bi gülüşüne koşar gelirim Namı-diğer konstantinapolis’in güzel kızı Çocuğum ben daha Anlamam aşk neymiş Meşk kimmiş Leyla ile mecnun niye kavuşamamış Ben bi oyun oynamayı bilirim Bide seni izlemeyi Yönetmencilik oynarım Kameraman gözlerim Kadraj ellerim Her şeyi sol yanıma kaydederim Senaryom yoktur, sadece çekerim Seni arar, seni çekerim Çok zor olmaz seni bulmam Parfümün rüzgara karışır bana gelir Ben rüzgara doğru giderim Önce esmer saçların girer kadrajıma Sonra gülüşün Bi gülüşüne bırakırım kendimi Kimse görmesin, kimse izlemesin Oturur kendim izlerim Bilmem ben aşk neymiş Meşk kimmiş Leyla ile mecnun niye kavuşamamış Ben seni izlemeyi bilirim Onu da en iyi ben bilirim

……BÖYLE AŞKIN IZDIRABINI

Sikerim böyle aşkın ızdırabını. Dokunmayın bana. Yok olmam merak etmeyin. Sizleri severim. Rakı içerim her birinizin yerine. Kar yağınca karda gezerim. Yok olasım yok, kar kadar beyaz değilim Kirlendim ben biraz Birazdan da hallice, siyaha yakın Renkler nerde? Hatırlamayorum Ben böyle aşkın ızdırabını… Yokolurum belki, sizlerde benle birlikte Her yudumda Üşürüm bembeyaz karın üzerinde, Kalbim soğur Sizleri seveyordum Renk yok Beyaza beş kala siyahlığımda uçar yokolur Rakı içerim inceden inceden Ben böyle ızdırabı… Aşk yok İnceden inceden üzerime birikir kar Kaybolurum Sizleri sevdim, yokoldum Bembeyaz karın üzerinde bembeyaz bir çıkıntıyım Kar kalkmaz sizde geçmezsiniz

BUKOWSKİ HATIRASI

Biraz önce Bukowski okudum ve yanımda olabilecek bütün kadınları ikna edebilirdim. Bukowski’yi dün okuduğumda titredim, yalnızdım, midem bulandı, kustum. Şimdi boğazım acıyor ama üşümüyorum. Sabah burnum akacak farkındayım, ateşimde çıkacak. Yine de yanımda olabilecek bütün kadınları ikna edebilirim. Tamam onun kadar değilim, param olmadığı halde varmış gibi davranarak kendilerini bana satmalarını isteyemem ama başka bir şekilde yanımdaki kadınları ikna edebilirim.             Nasıl olsa sonuç aynı.

DÖNGÜ

Çikolatayla başlayan gece, ardından bira, sigara peşi sıra gelen seni yanımda hissetme hayali. Kulağımda çalan Ortaçgil parçaları. Senin yanımda olmadığını fark edip başkasının yanında olduğunu hatırlama. Gece lambasının yanında aydınlanan bir sürü resmin önünde seni hayal etmek. Ortaçgil’den sonra İlhan İrem sesi. Biten sigarayla yazmaya başlama. Kül tabağından çıkan kekremsi koku. Güneşin doğuşuna birkaç saat kala doğmasını bekleyip senin yanında olma düşüncesi. Sen yanımda olmasan da seni hayal etmek. Tükenmiş ciğerin üzerine bir sigara daha. Sigara içerken yine seni hayal etmek. Olasılıklar, olasılıklar, olasılıklar…

DÜN, BUGÜN, YARIN

Dündü Elini cebine attın Boştu Neden boş der gibi baktın Biliyordun artık, duygularım cebimdeydi Yazamazdım ki dün geceyi Denedim aslında, olmadı O anı kağıda dökebilecek adamı tanrı sayardım İki dudağın böylesine birbirine değmesini ben hiçbir filmde görmemiştim Bunun üzerine ne film yapılabilirdi ne de şarkı yazılırdı En güzel yerindeydim artık Sen de benim Titremiştik Söylediğimde utanmıştın Beraber yaşadık Yazmak o kadar zordu ki Evet kandırmıştım seni Ama kötü değildim En güzel hikayeyi yaşamak istedim Her şey için çok güzel bir başlangıçtı Tadında bırakılmıştı çikolata Bugün olmuştu Porsukta ki balıklar köpekleri yemişlerdi Ben seni kurtarmıştım, onlar da beni Artık inanmıştın balıkların olduğuna Dünkü çikolata ne kadar güzeldi dimi dedim Hangisi dedin Üç ısırık daha vermiştin çikolatadan Yine titremiştin Bense ayaklarımı hissetmedim Her keresinde bilye olacaksa ısırıkları küçük tutmak lazımdı Yoksa ben gökyü

HAFİF MEŞREP SERSERİ EDEBİYATI

Hafif meşrep serseri edebiyatında dil dönebildiği kadar konuşulurdu. Rakı masasında aşk-ı muhabbet döner, aklın kimyası anlamlandırılmaya çalışılırdı. Rakı masasında herkes aşkın kimyasındaydı. Saki doldurdukça dil susardı, kimse duruma anlam veremezdi. Aklın kimyasını bilmemekle beraber hala aşkı düşünmekteydiler. Anlamlandıramadıkları kadınları vardı sol yanlarında, akılsızlardı. Masada rakının dibi görüldüğünde saki etrafta yoktu, herkes susmuştu, rakı dili susturmuştu. Saki, aşkın kimyası yerine aklın kimyasındaydı. Son servisleri yaptıktan sonra çoktan bi kadının içine girmişti. Anason oksijene karışırken tüm sarhoşlar birbirine destek olup sote duvar dibi bulma peşindeydi. Saki hafif meşrep serseri olup edebiyatını en güzel şekilde yerine getirmişti. Sarhoşlarsa bi köşede sindi, uyudu.    

İHTİYAÇ ANINDA CAMI KIRINIZ

İhtiyaç anında hikayecinin camını kırınız. Üzülmez, niye kırdınız demez. Hayal gücü yettiğince anlatır, vardır biraz hayalleri. Yaşamıştır bazı şeyleri, yardımı olur, baya bi olur. Öğütleri yoktur. Yapın, edin, yapmıştım, etmiştim, …mıştım, …miştim demez. Kenardan kenardan anlatır hikayeyi, dinleyen yavaştan yavaştan bulur kendini. Hikayeci bütün mutlu sonla biten hikayelerdeki gibi ikinci plandadır. Bu durum canını sıkar, baya bi sıkar. Öldüresi gelir hikayelerini. Hikayelere dokunulmaz, onlarla sevişilmez. Esas kızın esas oğlanı vardır fakat hikayesi eksiktir. Bu durum canını sıkar, baya bi sıkar. Hikayeler ihtiyaç anındaki gereksinimdir fakat hikayeci için bu durum tamamen mutluluktur. Yazmasa kafası kocaman olur büyür büyür, yastığı küçük gelir uyuyamaz. Özler hikayelerdeki küçük kızı. Küçük kız Sezen abla tadında takılmaktadır, hikayeci Ortaçgiliyle mutludur. Küçük kız O KADIN’dır, hikayeci O KADIN’ın resmini yapmaktadır gizli gizli. Hikayeci kendi hikayesinde başroldür

ISLIK

Köşeden bi ıslık duyarsan bil ki benim Buradayım daha gitmedim Bi arka sokağında bi arka binanda Bu kadar uzağım sana Aslına bakarsan düşünsel anlamda En uzağımda sen varsın herkes yakın bana Islığım sana değil senin durumuna Uzakta olmandan dolayı çalınan ben buradayım şarkısı Ben buradayım, şarkı söylüyorum hala Islık kısılırsa umursama Uzaklaşmaktayım Bi arka sokağında bi arka binada Çok çok uzaklarda

İSTANBUL’UN GÖZLERİ KAPALI

İstanbul beni dinler, gözleri kapalı Umursamaz beni Ta ki bi başkası onu sevmeyi bırakana kadar İstanbul sevilmeyi ister Yalnız kalmak zoruna gider İşte o zaman İstanbul açar gözlerini beni dinler Ta ki bi başkası onu sevene kadar Koskoca İstanbul Kocaman bi orospu Söylenilenler umurunda değil Sadece ilgi bekler Benim için yirmi dört yaşındaki şehir İşedim topraklarına Bi daha anlatmamaya yeminliyim Kapa gözlerini ben gidiyorum artık Seni seven bi başkası bulunur

KIRMIZI ISLAK Bİ KALP

Elimi cebime attım, önce bir papatya çıktı Bi daha attım, bikaç tane daha papatya Şaşırdım önce Diğer cebime baktım Kıpkırmızı bir çiçek, upuzun Çıkardım hemen Arkasından birkaç tane daha Çok kırmızılardı Düşüncelerim kadar Elimi daha derine attım Yokladım biraz Kırmızı ıslak bi kalp Sevdim biraz Sonra kırmızı bi çiçek daha Topladım hepsini Dediler ki: Senden çıktık başka bi kalbe gitmemiz lazım Peki dedim Ben biliyorum kırmızı bi kalp Sizi gördüğünde yüzü gülerse veririm Aldım elime çiçekleri yürüdüm Hızlı atmaya başladı Biraz daha kırmızılaştı Yüzü güldü Eline aldığında çiçekler nefes almaya başladı Yüzüm güldü

KIRMIZI PANTOLON

N iye? diye sordun. Bilmem dedim. Beyoğlu’na benzediği için gidelim mi? dedim. Dişlerin ne güzel dedin. Sustum, Ellerimle beyaz perdeye gidelim mi? dedim. Başka zaman. Beyoğlu’na gidelim dedim. Ellerimle konuştum Yine başka zaman. Saçların uzun dedim Evet dedin Babanı çok sevdim. O nerde dedim, ellerimle İstanbul’da uzakta Ne kadar uzakta dedim Dedin iki ay Beyoğlu’na gitsek ya dedim Sıkılmadın fark ettim Teoman dinlettim Güldün biraz Hayalperest olduğunu söyledin Ellerini içine soktun Fark ettim üşüdün çok Ufaktı ellerin Dokunsam ısınacaklardı İstedim İki ay geç kalmıştım Bi sigara içebilir miyim dedim Dedin içme! Bi umutla içmedim Üçüncü kez hayalperest çaldı dinledik ‘’o kadar güzelsinki çok çirkin kaldım yanında’’dedim Üşüdük hadi gidelim dedin Birbirimize dokunmadan ayrıldık yine Kapıdan girerken dönüp baktın Dokunmuş kadar olmuştun Beraber mi uyuduk fark etmedim Ama uyandığımda yoktun Hayal